13 Haziran 2011 Pazartesi

Biz de Bakmaktan Hoşlanırız...

Beğendiğimiz erkeklere bakmaktan hoşlanırız, tıpkı erkeklerin beğendikleri kadınlara bakmaktan hoşlandığı gibi.

Göz göze gelmeye bayılırız ve gözlerimizdeki fitilin onları ateşlemesini umarız.

Yay gibi güzel vücutlu, bakışlarından alevler fışkıran güzel adamları beğeniriz ve onlara uzun uzun bakmaktan zevk alırız.

Bizim için zevk ciddi bir şeydir. Onları seyrederken şayet buna değecek kadar çekici görünüyorlarsa, bakışlarımızla onları kutsarız.

Biz sadece bakarız ve zevk almak için baktığımızı bilmek bile yeter bize.

Bizim bakışlarımızın onları nasıl çocuklaştırdığını izleriz, tepkilerinin o sıradaki iç yaşantılarını ele verdiğinden habersiz olmalarını seyretmekten hoşlanırız.

Kendi kendilerine yüklendikleri ilk adımı atma görevinin onları nasıl her defasında yeni yetme bir delikanlı gibi şaşkına çevirdiğini görürüz.

Böyle zamanlarda erkeklere nedense hep basit bir incelik ve sadece umutsuzlarda görebileceğimiz rahat bir davranış hakim olur. Bize yaklaşmak istedikleri o an, bizi hiç tanımadıklarını biraz da korkuyla karışık hissettikleri tek andır aslında. Ama bu duygu, düşünceye geçecek zaman bulamadan yok olduğu için bir daha hiç hatırlamazlar.

Bazen o sırada gülümsememiz, onları anladığımızı göstermek içindir. Onları korkutan bizdeki o şeyden korumak isteriz onları. Bilinmez olduğunu sandıkları şeyi bilinir kılarak onları sakinleştirmek isteriz.

Onların da işi pek kolay değildir, biliriz.

Biz beğendiğimiz erkeklere bakmaktan hoşlanırız, tıpkı erkeklerin beğendikleri kadınlara bakmaktan hoşlandığı gibi.

Ama bizim onları sevebilmemiz için, yay gibi güzel bir vücuttan ve alevler fışkıran bakışlardan daha farklı şeylere ihtiyacımız olduğunu biliriz.

Bazen aradığımız derinliklerin, duyarlıkların ve inceliklerin, kasları kıvamında gelişmiş, bakışları alev alev yanan bir yakışıklıda olmasını hayal ederiz ama tam bu sırada aklımıza Thomas Mann’ın “Değişen Kafalar” adlı o muhteşem hikayesi gelir. Bir Hint efsanesinin anlatıldığı hikayede, bir tanrıça iki erkeğe aynı anda aşık olur.

Biri yay gibi muhteşem vücudu olan ama duyarsız ve sığ bir yakışıklı, diğeri ise olağanüstü ince ruhlu, derinlikli ve bilge bir kişiliğe sahip ama hiç de çekici olmayan göbekli biridir. Tanrıça sevdiği iki erkeğin kafalarını değiştirmeyi o kadar şiddetle ister ki bu dileği yerine getirilir. Artık yay vücutlu yakışıklı olan aynı zamanda derinlikli bilge bir kişiliğe sahip olmuştur, diğeri ise hem şişman hem de sığ ve duyarsızdır...

Ama tanrıça yine de mutlu olamaz, bilge ve ince ruhlu sevdiği, dış görünüşe hiç aldırmadığı için kendi vücudundan da tanrıça kadar etkilenmez; yer, içer ve kısa zamanda eski şişman haline döner. Diğeri ise bu dünyada var olma sebebi yakışıklılığı olduğu için sabah akşam spor yaparak vücuduna eski formunu verir.

Kafaların içi değişmediği için dışını değiştirmek hiçbir işe yaramamıştır.

Biz sevmek için neye ihtiyacımız olduğunu bilir, o tanrıça gibi hatalar yapmayız pek.

Belki bizi bazı erkeklerden ayıran da budur.

P.Barısda

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder